17 Mart 2012 Cumartesi

Elli yaş...


Ne zaman baksam çevreme elli yıl sonra 
Hep aynı gördüklerim; bir keşmekeş, bir bozuk düzen 
Bir lokma ekmek uğruna tükenmesi insanların 
Yaşamak ve ölmek için hep aynı neden


Sefil doymazlık: ete, kana, paraya 
Öylesi bir açlık ki eksilmeyen, bitmeyen 
İnsan, ezebildiğince mutlu insan, oğul 
Nereye gidersen git hep o tuzak, o dümen


Küçük hesaplarla kabaran büyük hesaplar 
Ve değişmez çığlığı insanoğlunun: Ben, ben, ben!" 
Sen yok musun? Onlar yok mu? Biz yok muyuz? 
Nereye bu gidiş? Delicesine pupa yelken


Söyle neyi değiştirebilirsin ki tek başına 
Yıldırırlar, sustururlar vururlar seni de hemen 
Düşler bitmişse, gerçekler bir tokat gibi inmişse 
Tek başına mutlu ol bakalım, olabilirsen


En güzeli sevmek diyeceksin insanları tümüyle 
Usanmadan, bir şey ummadan, beklemeden 
Ver, durmadan ver, eller uzanmış, baksana 
Ver ki; kurulsun sofra, başlasın şölen


Bir yanda umutların, düşlerin, düşüncelerin 
Bir yanda aldığını geri vermez koca bir evren 
Bak! Bütün ağızlar yutmaya hazır seni 
Bir noktadan, bir lokmadan başka nesin sen


Dönüp gerilere bakıyorum, bir de kendime 
Elli yıl geçmiş, ha gün, ha yarın derken 
Değişen birşey yok, bir şaşkın benden başka 
İşte aynı yol, aynı kapı, aynı merdiven


Hani nerdeler? Kimi yitmiş kimi gitmiş dostların 
Bir ak saçlı anan kalmış yolumu bekleyen 
Sabah-öğle-akşam . . . Hep o tekdüze yaşam 
Ve kırılmış bir kalple yorulmuş bir beden


İşte böyle geçti yıllar. bozbulanık 
Ben sevdim, ben ağladım, başkalarıydı gülen 
Ne zaman uzattıysam ellerimi, parçalandı 
Mutluluk serseri bir mayındı denizlerimde yüzen


Ümit Yaşar Oğuzcan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder