19 Şubat 2012 Pazar

İki kişiye bir dünya..............Ümit yaşar oğuzcan


Ümit Yaşar Ustanın hayatı boyunca yazdığı muhteşem eserler 50 cıvarında kitapta toplandı ve ilginç tarafı usta vefat ettikten sonra da bir çok şiiri ve düz yazısı kitaplar halinde basılıp yayınlandı bunların içinde beni enb em çok etkileyen ustanın senfonik şiiri  "iki kişiye bir dünya" oldukça uzun vede içinde isyan aşk yorgunluk ve tükenmişlik adına her şeyin olduğu bir şiir..
Bir kaç bölümde yayınlamam gereken bir şiir fakat o bütünlüğünü hiç bir şekilde bozmak istemedim seveceğinizi umarım...


Birinci Bölüm: 
Kader Kapıyı Çalıyor 
(Andante) 

Gelme diyorsun 
Bu gel demektir 
Birazdan güneş doğacak 
Dolu dizgin atlılar geçecek yüreğimden 
Seni düşüneceğim 
Gümüş mahmuzların parlaklığında 
Yağmur nal izlerini örtmeden 
Sana geleceğim 
Bekle beni 
Hindistan ‘da Banaras şehrinde seni aradım 
Ganj ‘ın sularında lanetlenmiş insanlar yıkanıyordu 
Ganj ‘ın suları pisti bulanıktı 
İçtim 

Bir kadın tanıdım Haydarabat ‘da 
Cüzamlıydı güzeldi üstelik 
Sana benziyordu 
Etli dudakları vardı 
Brahman mabetlerinde seviştik üç gün üç gece 
Taşların üstünde yattık 
Bir hayvan tarafımız vardı alımlı 
Bir Tanrı tarafımız vardı iğrenç 
Bir insan tarafımız olacaktı 
Aradık üç gün üç gece 
Bulamadık 
Bir Tanrı tarafımız vardı korkunç 
Sevemedik 

Sonra Nijerya ‘da Mozambik ‘te Altınsahillerinde 
Kulaklarımda ulu ormanların uğultusu 
Vahşetin musikisini dinledim yeşil yeşil 
Zifir gibi bir yalnızlıktı içimde yokluğun 
İri bir memeydin kalçaydın avuçlarımda 
Belki bir tutam tuzdun kirli 
Seni düşündükçe susuyordum 
Nehirler göller kandırmıyordu beni 
O kadınlara gidiyordum 
O bakır tenli kadınlara 
O kadınlarla da yattım 
Adam boyu yaprakların üzerinde 
Boyanıp boyanıp yeryüzüne çıkıyorduk derinlerden 
Yorgundum 
Kuşkuluydum 
İliklerime kadar bendim 
Bir yeşildim 
Bir beyazdım 
Karanlıktım 
İnsan eti yiyenler anladı beni 

Kanarya adalarında 
Bir kamış kulübede iki ayna buldum 
Birinde ellerim vardı kemik kemik 
Parmaklarım beni çağırıyordu sana 
Birinde gözlerim vardı 
Ağlıyordum 
Çiğnenmiş otlara döndüm 
Ağlamaklı denizlere 
Köpek balıklarının azı dişleri avutmaz beni 

Bir gemiydim 
Battım 
Santa – İsabelle adasının önünde 
Şimdi 3200 metre derindeyim 
Sana ahtapot gözleri topluyorum 
Sana mürekkep balıklarının gözyaşlarını getireceğim 
Bırak beni 
Yosunlarla bir çeşmeden su içiyorum 
O derinliklerde bir mağarada buldum kendimi 
Önce garipsedim çıplaklığımı 
Utandım 
Sonraları alıştım güzelliğime 
Bir elim sendin 
Bir elim ben 
Ayaklarımı göremezdin 
Öyle uzaktaydı 
Sağ kolumu Mekke ‘de kestiler şafak vakti 
Utanmaz yalnızlığımla kaldım çaresiz 

Bitmez 
Haçlı seferleri boyunca anlatsam maceramı 
Yakına gel 
Dört yanımız iri ıstakozlarla dolu 
Yalnız değiliz 
Tuk ki bu tuzlu balıklarda benim yüreklerim çarpıyor 
Tut ki gözümün yarısı elmada yarısı kapanık 
Tut ki ben beyaz peynirim ben zeytinim 
Al 
Ekmeğine katık et beni 

Dufy ‘nin bir sokağı vardı bilir misin 
İlkin seni o mor sokakta gördüm 
Temmuzun ondördüydü 
Bütün itliği üzerindeydi güneşin 
Bir yeşil elbisen vardı 
Bir siyah ayakkabın vardı 
Bir gözlerin vardı 
Bir dudakların vardı 
Ama ben yoktum o sokakta 
Tahiti adalarında 
Gaugin ‘le seni düşünüyordum 
Absent kadehlerinde ellerini içiyordum yudum yudum 
Dufy ‘nin sokağı aklıma nereden geldi 

Bir çift zar aldım 
Attım gökyüzüne 
Adis-Ababa şehrine düştü 
Adis-Ababa şehrinde kadınlar 
Hepyek bakıyordu yüzüme 
Yüzümde cinayetler işleniyordu her gece 
Kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir 
Sen baksan görürdün 
Her gözüme bir düşeş oturmuştu 
Sen görsen anlardın 
Titanyum beyazı yalnızlığımı 
Budapeşte köprüsünün üzerinde 
Bir çingene falıma baktı 
Dedi üç günde öleceksin 
Ben üçbin yıldır seni arıyorum 
Kapılara sığmıyor umutsuzluğum 
Lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim 
İçimden dünyayı ipe çekmek geliyor 
Cümle yıldızlar şahidim olsun 
Yapmazsam adam değilim 

Şanghay ‘da orospular benimle yatmadı 
Çirkinsin dediler 
Pissin dediler 
Yıkandım arındım 
Afyon yüklü mavnalar geçiyordu Çin denizinden 
Birisi geçmişime küfretti 
Tuttum öldürdüm 
Geçmişim seninle güzeldi temizdi aktı 
Kirlettim 
Affet beni 

Hamamatsu ‘da bir geyşa kızı yüzüme tükürdü 
Pyong-Yang ‘da kurşuna dizdiler beni 
Tiz bir boru sesi üç defa ti çekti 
Trampetler başımda zonkluyordu 
Kederliydim 
Çaresizdim 
Canım Tchaikovski ‘yi dinlemek istiyordu 
Ah o keman konçertoları öldürdü beni 

Dinsizdim İstanbul ‘da minareler üstüme yıkıldı 
Yoksuldum Kudüs ‘te kiliseler kabul etmedi beni 
Gelme diyorsun 
Bu gel demektir 
Birazdan akşam olacak 
Rachmaninof ‘la bir meyhanede içmeliyim bu gece 
Sonra sana gelmeliyim 
Rachmaninof nereye giderse gitsin 

Şimdi bir derin mavide akşam oluyor 
Gök mavi deniz mavi 
Mor dağlar yeşil ağaçlar mavi 
Bozuk düzen mavi gecelerden sesleniyorum sana 
Ne opera aryaları 
Ne beşinci senfonisi Beethoven ‘in 
Bir yalnızlık marşıdır çalınıyor uzakta 
Gün ışığı arkamızda kaldı bak 
Tanyerinde unuttuk gözlerimizi 
Gel artık 
Hayata yeniden baçlayalım 
Gel artık 
Bu mavilerde kimseler görmez bizi 

Solfej anahtarlarını kaldıralım 
Do ‘ların mi ‘lerin önünden 
Bırakalım bu dünyayı alabildiğine dönsün 
Ölmekse daha kolay ne var 
Yaşamaksa sensiz mümkün değil 
İskender adam edemedi bu dünyayı 
Biz mi edeceğiz 
Eflatun çözemedi yaşamanın sırrını 
Biz mi çözeceğiz 
Bütün yataklar bir kişilik 
Git diyorsun 
Nereye gideyim 
Birazdan gece olacak 
Ağır kılıçlar parçalayacak yüreğimi 
Pis bir koku gibi çökecek üstüme yalnızlığım 
Seni düşüneceğim stepler ortasında yorgun kimsesiz 
Dolu dizgin atlılar geçmeyecek yüreğimden 
Bir gözümde gümüş mahmuzların pırıltısı hazin 
Bir gözümde bozulmuş nal izleri 
Durup durup ağlayacağım 

Sen bu ayrılıklar için mi yaratıldın söyle 
Bu zehir zemberek kederler için mi 
Bak bütün orkestralar sustu 
Bütün ışıkları söndü dünyanın 
Korkma 
Haydi uzat ellerini 
Geçmiş yılları yeniden yaşayalım bir bir 
Bak dinle 
Bir seslenen var uzaklardan 
Bak dinle 
Kader kapıyı çalıyor 
Gelme diyorsun 
Gelme diyorsun 
Bu gel demektir.

İkinci Bölüm : 
Seninle Kardeş Değiliz 
(Allegro) 

Tanrının bıraktığı yerden biz başlıyalım 
Üç milyar insanın yarısını sen öldür yarısını ben 
Üç kişi kalsak yetişir yeryüzünde 
Yaklaş bana 
Seninle kardeş değiliz 

Hüzünle karışık sevinçlerden kurtul artık 
Arzuların o belli belirsiz sıcaklığını sev 
Biliyorsun 
Önce Tanrı insanı yarattı 
Sonra insan sevgiyi 
Ne yapsak boş 
Ne kadar çabalasak faydasız 
Geriye dönemeyiz 
Olanlar oldu iş işten geçti 
Çamurumuza sevgi katılmış bir kere 

Kim bu şarkıları söyleyen 
Karcığar faslından düm tek üzere 
Aklım bir yere erişti durdu 
Susun 
Şimdi üçgenlerle oynuyorum 
Kaldırın bu daireleri 
Bir model kız geldi soyundu karşımda 
Saçlarından üç fırça yaptım 
Üç tüp boyan vardı 
Verenoz yeşili zümrüt yeşili krom yeşili 
Hepsini kattım birbirine 
Senin yeşilini buldum 
Senin yeşilinde orkestralar Debussy ‘den çalıyordu 
Senin yeşilinde unuttum siyahlığımı 

Bu deli eden uğultu nerden geliyor 
Kim kırdı bu aynaları 
Toplayın yüzümüzü görelim 
Çirkin değiliz artık 
Bir kapı açılda önümüzde ölümsüzlüğe 
Güzeliz 
Sabahlar bizimle dolu 
Işık diyordun al işte 
Kör kiyilara kadar isidi yeryüzü 
Renk diyordun iste bak 
Buram buram mavi 
Çarsilar dolusu kirmizi 
Süt beyazindan geceler 
Sari günesler ortasinda turuncu bir gün 
Yitirilmis saadetlerin bahçesinde mor çiçekler 

Kardes degiliz diyorum inanmiyorsun 
Yalan bunca faziletler yalan 
Bizi bu cigeri bes para etmez insanlar mahvediyor 
Aldirma diyorum sana 
Dünya ikimiz için yaratildi 
Üç milyar insan is olsun diye geldi yeryüzüne 

Verdigin her kederin yüregimde yeri var 
Hangi kitabi açtiysam seni okudum yillardir 
Hangi aynaya baktiysam seni gördüm 
Gel desen gelemem 
Git desen gidemem 
Öl desen kanim akmaz 
Anladim artik seni sevmek yüce bir sey 
Anladim seni sevmek Tanri'ya yaklasmak gibi 

Insanlar içinde bir sana inandim 
Bir seni sevdim kendimden baska 
Uykularimin bölündügü saatlerde 
Sendin düsündügüm soluk soluk 
Sivri biçaklar gibiydin karanligimda 
Gözümü yumsam seni görüyordum 
Oynak türkülere benzeyen yürüyüsünle 
Sen çikiyordun karsima 
Karanligimda 
Iki yildizdi ellerin görülmedik 
Karanligimda 
Bir orman yanginiydi dudaklarin 

Istesen hayat verirdim bu karanliklara 
Istersen gökyüzünü bir mendil gibi yirtardim 
Denizlerden göllerden nehirlerden 
Sana görmedigin renkler yaratirdim 
Zamanin ötesinde 
Yeni bir dünya kurardim sana 
Insansiz Tanrisiz kedersiz 
Severdin 
Dag rüzgarlarinin serinligince 
Yasardin 
Bu sefil dünyamizdan uzak 

Bir yanip bir sönen isiklar gibiyim 
Yumruk kadar yüregimde sen varsin 
Kutsal kederler içinde seninleyim artik 
Sari badanali evlerde basbasayiz 
Bütün duvarlara gölgen kazinmis 
Kokun sinmis bütün perdelere 
Kapilarda parmaklarin beyaz beyaz 
Sokaklarda ayaklarinin izi 
Ben bu sokaklarda ölsem 
Kaldirimlar çekmez agirligimi 
Söylesem askimi asirlar boyunca 
Bu iki yüzlü insanlar anlamaz beni 

Desem ki yeryüzüne bes peygamber geldi 
Besincisi sensin 
Desem ki iki kisi kaldik dünyada 
Ikincisi sensin 
Desem ki biri var yeri gögü var eden 
O da sen olurdun 
Sana tapmak için 
Kilden bir heykel yapardim güzelligince 
Bilsem ki sen Tanri'dan iyisin 
Bilsem ki Tanri senden güzel degil 

Senin o kocaman kocaman gözlerin yok mu 
Nasil duruyor boslugunda arzularin anlamiyorum 
Nasil nasil bakiyor bana 
Böyle merhametten uzak 
Git diyorsun 
Nereye gideyim 
Ümitlerim ne olacak 
Bunca siirleri kim söyleyecek sana 
Kim anlatacak dünyaya sigmayan güzelligini 

Gitmek mümkün olsa da gitsem uzaklara 
Sevmesem seni bir daha 
Paramparça etsem yüregimi cam gibi 
Sonra yaksam 
Savursam küllerini karli daglardan açik denizlerden 
Yine seni severdim toz toz 
Yine sana tapardim küllerimin agirliginca 

Bu oksijen gazi olmasa da olurdu 
Ama Beethoven gelmeseydi dünyaya 
Seni bu kadar sevemezdim 
Ikimizin ortasinda o duruyor 
Sagimizda birinci keman 
Solumuzda ikinci keman 
Karsimizda üçüncü keman 
Sonra orglar flütler kontrbaslar 
Sustur su orkestrayi Beethoven 
Simdi dokuzuncu senfoninin sirasi mi 

Bunca yalnizliklar bunca yokluklar benim isim degil 
Bu çirkinligi ben yaratmadim 
Ne de bu kahpe güzellikleri 
Bende sevmedigin ne varsa senden türedi 
Su karanlik bakislar 
Su ellerimin pisligi 
Su dudaklarimdan çikan igrenç sözler 
Besbelli senin eserin 
Ne buldumsa sende buldum kötülükten yana 
Ne ögrendimse senden ögrendim 
Seni sevdikten sonra basladim yasamaga 

Seni Tanri yarattiysa beni kim yaratti 
Bu azabi kim verdi bana 
Çingirakli yilanlarin zehirini içtim 
Balinalarin kusmuklarini 
Kükürt kokulu imkansizliklar içindeyim 
Oysa güzeldim tarihin ilk çaglarinda 
Görsen sasardin 
Öyle aydinliktim 
Öyle iyiydim 
Kobalt mavileriyle doluydu yüregim 
Kursun beyazlariyla 
Severdin beni 
Midye kabuklarinin yesilligince 

Sonunda dedigim çikti iste 
Samanyolundan bir yildiz düstü dünyaya 
Sinekler gibi eziliverdi insanlar 
Her sey bir anda olup bitti 
Yapayalniz kaldik 
Ne radyo aktivite ne mantar seklinde bulutlar 
Ne yasamak sevinci ne ölüm korkusu 
Sonunda üç kisi kaldik dünyada 
Sen 
Ben 
Bir de Jiro'nun Manon Lesko'su 
Yine bana bakarken yüzün kizariyor 
Toplum kurallarindan kurtulamadin daha 
Bütün çayirlar bombos 
Görmüyor musun 
Al basini daglara çik 
Avaz avaz sarki söyle sokaklarda 
Bir kibrit çak 
Bütün evler yansin 
Yüzbin yilin öcünü al bu serefsiz dünyadan 
Sonra kaldir kendini denize at 
Biraz serinle 
Sevebildigim kadar insanim ben 
On gram arsenik yeter canima 
Beni düsünme 

Uzun mistral rüzgarlarinin üzerine 
Nimbüs bulutlari geliyor kaç 
Uykumuz bölündü çiril çiplagiz 
Kum firtinalari basladi 
Çin seddinin ötesinde 
Gölgemizi bir Asya sehrinde unuttuk 
Taklamakan çöllerinde kaldi rüyalarimiz 
Haydi git 
Yok olduk iki oldugumuz yerde 
Haydi git 
Bir kalirsak yine var olacagiz. 


Üçüncü bölüm ;
Karanlıkta.
(presto)

Besyüz borazan birden çaliyor 
Bin davul birden vuruyor basimda 
Gök gürültüleri 
Çekiç sesleri makine sesleri 
Daglardan kopan kocaman çiglar 
Taslar 
Kayalar 
Ey üstüme üstüme gelen deniz 
Ey cam kiriklarindan kader 
Yeter artik 
Nerdeyse çildiracagim 
Bir yesil ötesine geldim durdum iste 
Merdivenin son basamagindayim 
Bir adim daha atsam 
Kimseler tutamaz beni 
Bir adim daha atsam karanliktayim 

Kaç kere söyledik 
Su potpuriyi çalmayin diye 
Anlamiyor musunuz 
Fa diyez bemol çaresizlikler içindeyi 
Bir duvar yikiliyor altinda kaliyoruz 
Bir adam ölüyor bizi gömüyorlar 
Susturun su kemanlari 
Biraz da ilahlar aglasin yoklugumuza 
Kirli gözyaslari kirik iskemleler 
Basi bozuk Çigan havalari 
Yeminler notalar akortsuz teller 
Ve sakat çocuklari Nagazaki'nin 
Biz bunun için mi geldik yeryüzüne 
Devirin su putlari 
Mukaddes kitaplar bize göre degil artik 

Sinemaskop rezaletler içindeyiz 
Café Chantant'larda dua ediyoruz 
Mabetlerde çiftlesiyoruz artik 
Mesuduz 
Dokunmayin keyfimize 
Saint Pierre'in doksandokuzuncu göbekten torunu 
Strip tease yapiyor 
Foli Bergere revüsünde her gece 
Gelsin arkasindan sampanya siseleri 
Kauçuk gögüslü kizlarda bir naz bir çalim 
On derste ask 
On derste güzellik 
On derste cinsiyet 
Ve tam onbin yildir arayip bulamadigimiz fazilet 
Sonra mezarliklar dolusu günah 
Genelevler dolusu namus 
Velhasil ailece rock'n roll dansi ögrendik 
Tepinip duruyoruz 

Pirinç tanelerine çizdigimiz kral resimleri bizi kurtarmadi 
Ne de Babil'in asma bahçeleri 
Hakkini veremedik alin terimizin suçluyuz 
Har vurup harman savurduk ömrümüzü 
Akilli bir maymun olmaktan öteye gidemedik 
Simdi bu kördögüsünde yenildikse suç bizim 
Geç anladik zavalliligimizi 
Her seyi bu sagir göklerden bekledik yillardir 
Bizi kimseler inandiramadi ölüme 
Bize kimseler ögretmedi insanligimizi 

Kim kurdu bu düzeni nerdeyiz 
Bu tekerlekler nasil dönüyor boslukta 
Bu umutlar bu dualar bu kahrolasi hayaller 
Nasil bunca yildir barindirdi bizi 
Bu kati yürekli topraklar 
Bu gülünç mezartaslari 
Ölümler ölümler ölümler 
Ölümlerden beter yalnizligimiz 
Bu macera ne zaman bitecek söyleyin 
Söyleyin ne zaman aydinlanacak 
Bu karanlik alin yazimiz 

Harun-er Residin gazabina ugradik cümlemiz 
Basparmaklarimizin birinci bogumundan vurdular bizi 
Bir düsüs düstük Eiffel kulesinden 
Sersefil oldu ölümüz caddelerde 
Nice evlerin nice apartmanlarin bütün agirligi üzerimize kursun gibi çöktü 
Sokak köpekleri isedi kanli gömlegimize 
Yedi yildiz senesi bagirdik agladik 
Kimseler duymadi sesimizi Lili Marlen 
Besyüz sene sonra anlasildi yoklugumuz 
Iste biz böyle yitirdik inancimizi Tanriya 
Keyfimize dokunmayin 
Adamakilli sarhosuz 

Ya bir gül koparin bahçenizden 
Koklayalim 
Ya bir yudum su doldurun taslarimiza 
Içelim 
Ya da bir dilim ekmek verin 
Sükredelim yasadigimiz 
Karanliklar içinde 
Çamurlar içindeyiz 
Tutun kaldirin bizi 
O yalanci sevginiz sizin olsun 
Biz yasamak için geldik yeryüzüne 
Alin basiniza çalin merhametinizi 

Körsünüz ya da sagirsiniz 
Beyaz çorap giydi diye 
Ku Klux Klan derneginin adamlari 
Bir zenciyi linç ettiler 
Görmediniz 
Ibni Mansurun besinci karisini topraga gömdüler beline kadar 
Sabahtan aksama dek yedibin kisi tasladi 
Yedibin kisi tükürdü yüzüne görmediniz 
Su gökkubbenin altinda 
Bosa gitti nice bonjour'larimiz 
Sonra üç kere good night dedik 
Duyan olmadi 

Ya savas meydanlarinda yitirip bulamadigimiz gerçek 
Engizisyon iskenceleri yirminci yüzyilin 
Firinlar 
Gaz odalari 
Kitle halinde ölümler 
Kara sineklerin kondugu çürümüs et yiginlari 
Yaylim ateslerile delik desik olmus insanligimiz 
O azgin atlarin çignedigi kollar bacaklar 
O kan çanagi gözler 
O süngü uçlarinda yükselen kesik baslarimiz 

Bizi alçaltan bu kanli zafer taçlari iste 
Öptügümüz o pis eller 
O maymun maskara soytarilar 
Küçük orospular 
Kirli zevklerimiz 
Yatagimiza giren frengili kadinlar 
Aldigini geri vermez bir karanlik dört yanimizda 
Hangi perdeyi aralasak gece 
Hangi tasi kaldirsak çaresizlik 
Ölüm isli bir fener isigi bu karanliklarda 
Ölüm yorgun askerlerin tek umudu sicak 
Biz bu ölümlerle yakiniz ölümsüzlüge 
Bu karanliklarla uzak 

Siz dilediginiz sarkiyi söyleyin yine 
Yine karamelalarla kandirin küçük kizlari 
Irzina geçin torunlarinizin 
O sapik arzulariniz yükseltecek sizi 
O karanlik odalarin basibos rahatligi 
Varin dilediginiz gibi yasayin artik 
Bir gün bütün günahlariniz bagislanacak Tanri katinda 
Ne cehennem atesleri ne o köprüler kildan ince 
Sizin için degil 
Siz öyle Tanrilarin böyle kullarisiniz iste 

Simdi de oturmus tuz biber ekiyorsunuz yaramiza 
Kiliselerde camilerde ögütler veriyorsunuz Tanri adina 
Sonra her gece bir cinayet isliyorsunuz 
Temiz çarsaflarda pis kaniniz 
Uykularimizda gölgeniz korkunç belali 
Sizi sayiyla mi verdiler bize 
Defolun karsimizdan 
Bize kendi derdimiz yeter 
Kaninizi bulastirmayin ellerimize 

Yüzsüzlügün bu kadarina pes dogrusu 
Haydi biraz egin basinizi 
Bizden af dileyin 
Kederimizi anlayin artik 
Saygi gösterin sevgimize 
Belki sizi affedebiliriz 
Ne de olsa insaniz biz de 
Bir zayif tarafimiz vardir 

Nasil aldandik bunca zamandir 
Nasil inandik güzelligine hayatin 
Bize ne dogan günesten 
Büyüyen bugdaydan akan sudan bize ne 
Alabildigine kederliyiz yorgunuz 
Bize dostlugu ögrettiniz 
Bize sevmesini ögrettiniz böyle delicesine 
Sevdikse günahlarimiz Tanri ‘nin boynuna 
Sevilmedikse insanlar utansin kederimizden 
Ne aradik ne bulduk dünyanizda söyleyin 
Bir sevgiyi bile çok gördünüz bize 
Öpüstük uykularimizda ayipladiniz 
Kara kara yengeçleri saldiniz üstümüze 
Simdi de bir yasamaktir tutturmussunuz 
Rahat birakin bizi 
Gögüyle deniziyle 
Tasiyla topragiyla 
O yoktan var ettiginiz Tanri'siyla 
Dünyaniz sizin olsun. 

Bogaz tokluguna yasamalar bizi kurtarmaz artik 
Biz oldum olasi kör dogmusuz 
Brakisefal kafalarimiz bir ise yaramiyor 
Hele su bizimsiz ayaklarimizin haline bakin 
Aptalligimiz yüzümüzden belli 
Aynaya bakip gülüyoruz 
Oysa bütün çirkinligimiz asikar ayna gibi 
Söyleyin bir Shakespeare mi akilliydi içimizde 
To be or not to be 

To be or not to be bir sey degil yine 
Sen olmasan benim varligimdan ne çikar 
Ama sen yoksun iste 
Bense bütün insanlar gibi ha varim ha yogum 
Yine sana çikiyor bütün yollar 
Yine bütün iki kere ikiler dört ediyor 
Dönüp dolasip ayni yere geliyorum. 


Dördüncü bölüm ;
Sana bir tanrı getirdim
(adagio)
Hani o iki kişilik dünyalar bizimdi 
Hani sen iyiydin 
Halden anlardın 
Hani sen git demiyecektin bana 
Ve ben herşeye rağmen gelecektim 
İçimde bir umut 
Ellerimde olgun meyvalar 
Dünya nimetleri 
Gözlerimde yanıp yanıp sönen bir pırıltı 
Ama ne sen gel dedin 
Ne de ben gelebildim herşeye rağmen 
Aşkımız ayrılıklarla başladı 

Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik 
Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu 
Karlı dağların serinliğinde uyurduk geceleri 
Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık 
Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman 
Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı 
Sonra bir çaresizlikti zifir 
Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik 

Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda 
Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş 
Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz 
Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi 
Aldığını geri vermez dalgalara 
Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda 
Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk 
Alevden bir tasta eridi günler 
Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde 
Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk 

Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez 
Paslı demir kapılar kapandı üstümüze 
Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz 
Çaresizliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık 
Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla 
Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı 
Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza 
Uyuduk bir daha uyanamadık 

Şimdi bir kutup var sana çeker beni 
Bir kutup var senden öteye 
Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım 
Dağ yollarında caddelerde sokaklarda 
Onun için bulup bulup yitirdim seni 
Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana 
Hangi gözümü yumduysam seni gördüm 
Zamandın zamandan öte bir şeydin 
Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda 

Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden 
Bu zincirleri sen vurdun ellerime 
Sen getirdin bunca karanlıkları 
Al şunu mum yak 
Korkuyorum 
Bir taş aldım attım denize 
Günahlarımdan kurtuldum 
Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim 
Öteye gidemem 
İtme beni 

Benim de bir insan tarafım vardı 
Bakma böyle kötü olduğuma 
Benim de dileklerim vardı 
Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan 
Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi 
Hergün bir kadın ağlar benim yüzümde 
Büyük dertler için benim ellerim 
Anlamıyor musun 
Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar 
Ben sevilmediğimden böyle çirkinim 

Bütün kötü yerlerde ben korkarım 
Biliyorum 
Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş 
Fabrika bacalarında bir kara dumanım 
Zehirim akrep kuyruklarında 
Kötüyüm sevemediğin kadar 
Öyle fenayım 
Kapanmış bıçak yaralarında 
Bu pis çöp tenekelerinde unut beni 
Unut artık 
Bayat bir ekmek gibi 
Çürümüş bir elma gibi 

Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar 
Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece 
Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır 
Sarı badanalı evleri sev biraz 
Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş 
Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan 
Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir 
Anladım 
Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan 

Tosca' dan bir arya hatırlıyorum şimdi 
Sus biraz 
Ensemde bir akrep yürüyor 
Bırak yürüsün 
Sabaha asacaklar beni 
Dokunma 
Yedi canım vardı ikisi gitsin 
Bunca ölümler az gelir bana 

Kalbimi yardım 
Bir damla kan aktı 
Kutuplara kar yağıyordu 
Üşüdüm 
Failatun vezniyle seni çağırıyorum 
Bana imbiklenmiş yeşilliğini getir 
Dur gitme 
Beş kuruşum vardı kaybettim 
Dur gitme 
Isırgan otlarından kurtar beni 

Deniz analarının gözlerini çaldım 
Sana bakmak için 
Güneşi üçe böldüm 
Al biri senin olsun 
Yüzümde beş bıçak yarası var 
Bir de sen vur 
Barut kokusunu severim 
Bir portakalı dilim dilim soy 
Acıktım 
Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde 
Tut ki bir marul yaprağıydım 
Öldüm 

Al şu serçe parmağım sende kalsın. 
Ben kötüyüm 
Allahsızım 
Korkunç çirkinim 
Ben seksensekizinci tul dairesiyim 
Sağ gözümün üç kirpiğini kestim 
Al 
Ben lanetlendim 

Chopin' in cenaze marşı çalınıyor 
Ölüler ayağa kalktı 
Görüyor musun 
Şu soldan ikinci benim 
Senin yüzünden öldüm 
Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma 
Ağlıyorum 
Biraz sev beni 
Gül biraz 
Yaklaş biraz 
Seni affediyorum 

Kuşkonmaz dallarına astım kendimi 
Sedir ağaçlarına gül yapraklarına 
Başımı taşlara vurdum 
Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı 
Tanrısal duygular içindeydim 
Bütün tanrısızlığımdan uzakta 
Bir kemiklerinin sertliğini aldım 
Bir teninin aklığını 
Sonra sıcaklığını dudaklarının 
Gel bak 
sana bir tanrı getirdim 
Gel bak 
bir tanrı yarattım senden.........



Ümit Yaşar Oğuzcan....
Ankara/ Nisan-Eylül 1957 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder